Şeytanın Hileleri-2235 (000686)

İndirim Oranı : %30 İndirim
KDV Dahil : €10,15
İndirimli : €5,97  + KDV
KDV Dahil : €7,10
1EuroUrunler
15
:

ŞEYTANIN HİLELERİ

Âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamd ol­sun...

Salât ve selâm, efendimiz Emin Pey­gamber Muhammed'e...

Sonra, onun âk âline... ve ashabının tü­müne olsun.

* * *

İbn-i Abbas (r.a.) Hz.'inden naklen Mu- az b. Cebel rivayet ediyor:

- Bir gün Resûlullah (s.a.v.) ile beraber­dik. Ansardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk.

-Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:

-Ev sahibi... İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verir misiniz?

Benim sizden bir dileğim var. Görüle­cek bir işim var.

Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başla­dı.

Orada ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vâkıf oldu ve:

-"Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?.."

Buyurdu... Biz hep birden şöyle dedik:

-En iyi bilen Allah ve Resûlüdür.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efen­dimiz:

-"O, laîn İblistir. -Şeytandır-, Allah'ın laneti onun üzerine olsun..."

Buyurunca; hemen Hz. Ömer:

-Ya Resûlullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi... Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

-"Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir.. Öldürmeyi bırak."

Sonra şöyle buyurdu:

-"Kapıyı ona açın gelsin... O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini an­lamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi din­leyiniz..."

* * *

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; ya­ni Ravi'den. Şöyle anlattı:

-Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihti­yar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gi­bi.

Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.

Sonra, şöyle bîr selâm verdi:

Selâm sana ya Muhammed; selâm si­ze ey cemaat-ı müslimin.

Onun bu selâmına Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:

-"Selâm Allah'ındır ya laîn..."

' Sonra ona şöyle buyurdu:

-"Bir iş için geldiğini duydum; nedir o

iş?"

Şeytan şöyle anlattı:

-Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

-"Nedir o mecburiyet?"

Şeytan anlattı:

-İzzet sahibi Rabbm katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:

-Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor: Mu- hammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tavazu ile.

Ona gideceksin ve âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl al­dattığını söyleyeceksin birbir ona.

Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu di­yeceksin.

Sonra... Allah-ü Teâlâ buyurdu ki:

-Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... seni kül ederim; rüzgâr savurur.. Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.

İşte... böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.

Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sor­duklarına doğru cevap vermezsem; düş­manlarım benimle eğlenecek. Şu muhak­kak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan

daha zor bir şey yoktur.

* * *

Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle sordu:

-"Madem ki, sözlerinde doğru olacak­sın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?"

Şeytan şu cevabı verdi:

-Şensin, ya Muhammed... Allah'ın ya­rattıkları arasında senden daha çok sevme­diğim kimse yoktur.

Sonra, senin gibi kim olabilir ki?

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:

-"Benden sonra, en çok kimlere bu- ğuzlusun ve sevmezsin?.."

Şeytan anlattı:

-Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şe­kilde devam etti. Resûlullah (s.a.v.) Efendi­miz sordu; şeytan anlattı:

-"Sonra kimi sevmezsin?"

-Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli iş­lerden sakınan âlimi...

-"Sonra?.."

-Temizlik işinde... yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.

-"Sonra?.."

-Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikâyet et­mez.

-"Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu ne­reden bilirsin?.."

Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi bi­rine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez.

Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrın­dan ve şikâyet etmeyişinden anlarım.

-"Sonra kim?.."

-Şükreden zengin.

-"Peki, ama o zenginin şükreden oldu­ğunu nasıl anlarsın?.."

-Onu görürsem ki, aldığını helâl yol­dan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:

O şükreden bir zengindir.

* * *

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sor­du:

-"Peki, ümmetim namaza kalkınca, se­nin halin nice olur?.."

-Yâ Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.

-"Neden böyle olursun; ya laîn?.."

Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.

-"Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl

olursun?.."

-O zaman da bağlanırım. Taa, onlar if­tar edinceye kadar.

-"Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl

olursun?.."

-O zaman da, çıldırırım.

-"Peki, ya Kuran okudukları zaman

nasıl olursun?.."

-O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eri­yen bir kurşun gibi eririm.

-"Peki, ya sadaka verdikleri zaman ha­lin nasıldır?.."

-Ha, işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eli­ne ve beni ikiye böler.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:

-"Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, yâ Ebamürre?"

Bunun üzerine İblis:

-Onu da anlatayım...

Dedikten sonra anlatmaya başladı:

-Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:

- Allah-ü Teâlâ, sadaka verenin malına ihsan eyler.

- O, sadaka veren kimseyi halkına sev­dirir.

- Allah-ü Teâlâ, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.

- Allah-ü Teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve ah­ları ondan defeder.

* * *

Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efen­dimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sor­du:

-"Ebubekir için ne dersin?.."

İblis buna şu cevabı verdi:

-O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslâm'a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?

-"Peki, Ömer b. Hattab için ne der­sin?.."

İblis buna da şu cevabı verdi:

-Allah'a yemin ederim ki, her gördü­ğüm yerde ondan kaçtım.

-"Peki Osman b. Affan için ne dersin?.."

-Ondan utanırım... hem de çok... Na­sıl ki, Rahmanın melekleri de ondan uta­nırlar...

-"Peki, Ali b. Ebûtalib için ne dersin..."

İblis onun için de şöyle dedi:

-Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... ben de onu bı­raksam... Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği ce­vaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle bu­yurdu:

-"Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Al­lah'a hamd olsun."

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn îblis şöyle dedi:

-Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldık­ça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın?..

Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler.

Beni yaratan ve baas gününe kadar ba­na mühlet veren Allah’a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve âlimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... Facirlerini ve âbidlerini... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.

Fakat... Allah'ın hâlis kullarını... Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efen­dimiz sordu:

-"Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?.."

Bu suale İblis şu cevabı verdi:

-Bilmez misin? yâ Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever... O Allah için bir ihlâsa sahip değildir.

Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medhedil- mekten hoşlanmaz... bilirim ki o: İhlâs sahi­bidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müd­det, o size vasfını yaptığım kimseler arasın­da bana en çok itaat edendir.

Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük gü­nahların en büyüğüdür.

Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş ol­ma sevgisi yine büyük günahların en büyük­leri arasındadır.

İblis, anlatmaya devam etti:

- Ya Muhammed, bilmez misin?.. Be­nim yetmişbin tane çocuğun var. Bunların herbirini bir başka yere tayin etmişimdir.

Sonra... o her çocuğumla birlikte yine yetmişbin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

Bir kısmını gençlere yolladım.

-Bir kısmını da, meşayihe saldım.

Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musal­lat ettim.

Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaş­mazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince... onlarla da, bizim­kiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da, âbidlerin ba­şına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar, bunların yanına girer; halden ha:le sokarlar. Bir tepeden öbürüne... hep do­laştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; baş­larlar, sebeplerden herhangi birine sövme­ye...

İşte... böylece, onlardan ihlâsı alırım... Onlar, bu haller ile, yaptıkları ibadeti, ihlâssız yaparlar gayrı... Ama, bu hallerinin farkında olamazlar.

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi:

-- Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs ile Allah'a iba­det etti.

Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, dua­sı bereketi ile şifayap oluyordu.

Onun peşine takıldım; hiç bırakma­dım... Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küf­re girdi.

Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teâlâ aziz ki­tabında, ona şöyle anlatır:

-"... Şeytanın hali gibidir ki; o insana:

-Kâfir ol...

Dedi. Vaktaki o kâfir oldu; bu defa ona şöyle dedi:

-Ben, senden uzağım... Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." (59/16).

sis îje *

İblis, bundan sonra, bazı' kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların herbirinden na­sıl istifade ettiğini anlattı...

YALAN:

-Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.

-Her kim yalan söylerse... o benim dos­tumdur.

Her kim yalan yere yemin ederse... o da benim sevgilimdir.

Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.

-"Muhakkak, ben size nasihat edi­yorum." (7/16).

Dedim... Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

GIYBET - KOĞUCULUK:

Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.

NİKÂH ÜZERİNE YEMİN ETMEK:

-Her kim, talâk üzerine yemin eder­se... günahkâr olacağından endişe edilir. İs­terse bir defa olsun. İsterse doğru bir şey üzerine olsun.

-Her kim, talâkı ağzına alırsa... taa, ha­kikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile, kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar, hep zina çocuğu olur.

Ağza alınan o talâk kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.

NAMAZ:

-Ya Muhammed, namazı an bean tehir edene gelince... onu da anlatayım.

O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister-, tutarım.-Ona vesvese veririm.

Derim ki:

-Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.

Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse, beni mağlûp ederse... ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı­koyan

O, bunda da, beni mağlûp ederse... bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde iken:

-Sağa bak... sola bak...

Derim... O da, bakar... O ki böyle yap­tı... yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona:

- Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın.

Derim ve böylece onun huzurunu boza­rım.

Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.

Bunda da ona mağlûp olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına gide­rim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emre­derim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile, yerden birşeyler topladığı gibi...

Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kaza­namazsam; bu sefer cemaatle namaz kılar­ken onun yanma varırım.

-Orada onun başına bir gem takarım... Başını imamdan evvel secdeden ve rüku dan kaldırırım... İmamdan evvel de, secde ve rükû yaptırırım.

İşte... o böyle yaptığı için, kıyamet gü­nü Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse, bunda da beni yenerse... Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatması­nı emrederim. Böylece o: Beni teşbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da, ona mağlûp olursam. Bu se­fer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esneme­ye başlar.

Şayet o, bu esneme esnasında elini ağ­zına kapamazsa... onun içine küçük bir şey­tan girer, dünya hırsını ve dünyevî bağlarını çoğaltır.

İşte... bundan sonra o kimse: Hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.

4* * *

Şeytan bundan sonra, konuşmasına de­vam etti:

-- Sen, ümmetin hangi saadetinden fe­rah duyarsın ki?..

Ben onlara, ne tuzaklar kurarım... ne tuzaklar.

Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallıları­na giderim. Namazı bırakmalarını emrede­rim. Ve onlara derim ki:

-Namaz size göre değil..'. O, Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra da hastalara giderim:

-Namaz kılmayı bırak.

Derim... Çünkü Allah-ü Teâlâ:

-"Hastalara zorluk yok..." (24/61)

Buyurdu... İyi olduğun zaman çokça kı­larsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hat­ta küfre de gidebilir.

Şayet o, hastalığında namazını terkede- rek ölüp giderse... Allah'ın huzuruna çıkar­ken, Allah-ü Teâlâ'yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi:

-Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun...

Sonra... eğer yalan varsa... Allah’tan di­le; beni kül eylesin.

-***

İblis bundan sonra, konuşmalarına de­vam etti ve şöyle dedi:

- Ya Muhammed, sen ümmetin için fe­rah mı duyuyorsun? Halbuki ben onların al­tıda birini dininden çıkardım.

-***

Bundan sonra... Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblise aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:

- Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?"

- Faiz yiyen.

- "Dostun kim?"

- Zina eden.

- "Yatak arkadaşın kim?"

- Sarhoş.

- "Misafirin kim?"

- Hırsız.

- "Elçin kim?"

-Sihirbazlar.

-"Gözün nuru nedir?"

-Karı boşamak.

-"Sevgilin kim?”

-Cuma namazını bırakanlar.

* * *

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:

-"Ya laîn, senin kalbini ne kırar?"

-Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi...

-"Peki, senin cismini ne eritir?"

-Tevbe edenlerin tevbesi.

"Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?"

-Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.

-"Peki, yüzünü ne buruşturur?"

-Gizli sadaka.

-"Peki, gözlerini kör eden nedir?"

-Gece namazı.

-"Peki, başını eğdiren nedir?

-Çokça kılınan cemaatle namaz.

* * *

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:

-"Sana göre insanların en saadetlisi(l) kimdir?"

-Namazlarını bilerek kasden bırakan­lar.

-"Peki, sana göre insanların en şakisi kim?"

-Cimriler.

-"Peki, seni işinden ne alıkoyar?"

-Ulema meclisleri.

-"Peki, yemeğini nasıl yersin?"

-Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

-"Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalı­ğı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?"

-İnsanların tırnakları arasında.

* * *

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuu sordu. İblis de ce­vap verdi.

-"Rabbmdan neler taleb ettin?"

On şey taleb ettim.

-"Nedir onlar, ya laîn?"

-Şunlardır:

-Allah'tan diledim ki, beni âdem- oğullarının malına ve evlâdına ortak ede... Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:

-"Onlara ortak ol... Mallarına ve ço­cuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder..." (17/64)

Ayet-i Çelilesi ile sabittir.

Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim faiz ve haram karışan yemekten de yerim.

Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.

Cinsi münasebet anında; Allah'a şey­tandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim.

... Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.

Her kim hayvana binerken, helâl yola gitmeyi değil de, aksini istereyek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arka­daşı ve binek arkadaşı olurum.

Bu da Âyet-i Kerime ile sabittir. Allah-ü Teâlâ bana şu emri verdi:

- "Onlar üzerine süvarilerinle, piyadele­rinle yaygara çıkart..." (17/64)

-Allah-ü Teâlâ'dan diledim ki: Bana bir ev vere... Bu dilediğim üzerine hamam­ları bana ev olarak verdi.

-Diledim ki; bana bir mescid vere. Pa­zar yerlerine bana birer mescid yaptı.

-Benim için bir okuma kitabı verme­sini istedim. Şiirleri bana okurna kitabı yap­tı.

-İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.

-Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere... Sarhoşları verdi.

-Diledim ki; bana yardımcılar vere... Bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.

-İstedim ki; bana kardeşler vere. Mal­larını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları.

Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:

-"O kimseler ki; mallarını boş yere har­carlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlar­dır..." (17/27)

Bir ara Resûlullah (s.a.v..) Efendimiz şöyle buyurdu:

-"Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabın­daki âyetlerle isbat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim."

Bundan sonra İblis devam etti:

- Yâ Muhammed, Allah'tan diledim ki, âdemoğullarını ben göreyim; anna onlar be­ni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine ge­tirdi.

- Diledim ki; âdemoğullarının kan mecralarını bana yol yapa... Bu da oldu.

Böylece ben, onlar arasında akıp gide­rim... gezerim... hem nasıl istersem...

Bütün bu isteklerimi verdi.

-Hepsi sana verildi.

Buyurdu... Ve ben bu hallerimle iftihar ederim.

Sonra... Şunu da ekleyelim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur.

İşte... böylece kıyamete kadar, âdemoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.

Bundan sona İblis şöyle anlattı:

- Benim bir oğlum vardır... Adı: ATE- ME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa... gider; onun kulağına bevleder...

Eğer böyle olmasaydı; imkân yok, in­sanlar, namazlarını eda etmeden uyuya­mazlardı.

Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ'dir... Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.

Meselâ: Bir kul, gizli bir taat işlerse... ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa... MU- TEKAZİ onu dürter... En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya mu­vaffak olur.

Böylece: Allah-ü Teâlâ o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder... biri kalır.

Çünkü, bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

Sonra... benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL'dir.

Bunun işi de insanların gözlerini sürme- lemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve ha­tip hutbe okurken.

Bu süre onların gözüne çekildi mi uyuk­lamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işite- mezler. Böylece hiç sevap alamazlar.

Bundan sonra İblis şöyle anlattı:

-Hangi kadın olursa olsun... Onun kalktığı yere şeytan oturur.

Sonra... her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur... Ve onu, bakanlara güzel gösterir.

Sonra vo kadına bazı emirler verir.

Meselâ:

-Elini kolunu dışarı çıkar; göster.

Der... O da, bu emri tutar... Elini, kolu­nu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

İblis, bundan sonra; Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:

-Ya Muhammed, bir kimseyi delâlete sürüklemek için elimde bir imkân yoktur.

Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm... o kadar.

Eğer delâlete sürüklemek elimde olsay­dı; yeryüzünde:

-Allah'tan başka ilâh yoktur ve Mu­hammed Allah'ın resûlüdür.

Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kı­lanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalâlete dü­şürürdüm.

Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevin­den bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın resûlüsün. Ve tebliğe memursun.

Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzün­de tek kâfir bırakmazdın.

Sen, Allah'ın halkı üzerinde bir hüccet­sin... ben de, kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere bir sebebim.

Said olan kimse, taa, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir.

Saadet ehli kılan Allah... Şekavet ehli kılan da Allah.

Bundan sonra... Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:

-"Bunlar, taa, sonuna kadar böyle de­ğişik şekilde devam edecek... Ancak Rab- bın esirgedikleri hariç..." (11/119)

-"Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir..." (33/3.8)

Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) Efen­dimiz, İblise şöyle buyurdu:

-"Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum... Söz veririm..."

Bunun üzerine İblis şöyle dedi:

-Ya Resûlullah, iş verilen hükme göre oldu... Kararı yazan kalem de kurudu... Kı­yamete kadar olacak işler olacaktır.

Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve o: Bütün noksan sıfatlardan münezzeh­tir.

Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:

- İşte... bu söylediklerim, sana son sö- zümdür... Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.

Evvel, âhir, zahir, batın, âlemlerin Rab- bı olan Allah'a hamd olsun.

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salât eylesin. Keza onun âline de... ashabı­na da... Amin!

Bütün peygamberlere selâm... Alemlerin Rabbı olan Allah'a da, -tekrar- hamd olsun...

Bu cep kitabı, Muhyiddin-i Arabî'nin "Seceret'ül Kevn" adlı eser­den iktibas edilmiştir.

Benzer Ürünler
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı

Wir verwenden Cookies, um Inhalte und Anzeigen zu personalisieren, Funktionen für soziale Medien anbieten zu können und die Zugriffe auf unserer Website zu analysieren. Außerdem geben wir Informationen zu Ihrer Verwendung unserer Website an unsere Partner für soziale Medien, Werbung und Analysen weiter. Unsere Partner führen diese Informationen möglicherweise mit weiteren Daten zusammen, die Sie ihnen bereit gestellt haben oder die sie im Rahmen Ihrer Nutzung der Dienste gesammelt haben. Ihre Einwilligung zur Cookie-Nutzung können Sie jederzeit wieder in der Datenschutzerklärung widerrufen.