Ağırlık 1060 gr
Osmanlı Boytu Hakkında :
"Ey oğul! Nereden geldiğini unutma ki Nereye gideceğini şaşırmayasın ! Birdir Allah anın birliğine Efendimiz Resûlullâh (s.a.v.) ve âl-i evlad-ı ruhaniyetine Devletimizin bekâ-u temadisine... Bilcümle âlem-i İslâm'ın sıhhat ve selametine Yektir Allah, Ya Fettah, İllallah ! Yeryüzünün nice karasında ve deryasında yek ve tek i'lâ-yi kelimetullah için meydan-ı şehadette, Allah yoluna revan olmuş ecdadımıza ta yürekten bir Fâtiha ve dahi minnettar bir kalple, hürmetkâr bin selam ola.
Merhaba; Zafer müjdelerinin sesi cenk gülbankları içinde büyüyen Beylerin, Han’ların, Sultanların torunları, merhaba. Gönüllerimiz şâd, meclislerimiz küşâd ola, hayırlar fethola ! Güzel insanlar yalnızca giderler mi? Hayır, gitmeden önce gelirler. Gelirler, geldikleri yerleri cennet ederler,
Onlar da geldiler. Öyle bir ruh ile geldiler ki Asya'nın ortasından.
Saf bir iman tecelli olmuştu o ruhta. Zira o ruh; Orta Asya'ya göç eden sahabenin getirdiği asıl kaynaktan beslenmişti.
Melik Alp Arslan ile Malazgirfe yol alan, Ertuğrul Gazi ile Anadolu'ya salınan,
Osman Bey ile tüm dünyaya kök salan o ruh idi. En güzel kapıyı o ruh ile açmış,
en güzel beşiği o ruh ile kurmuşlardı çocuklarına.
Zira şahit olmamıştı tarih, köksüz hiçbir ağaca ve çiçek açmamıştı hiçbir dal köklerinden uzakta. Yüzyıllara yetecek güzellikleri bırakıp arkalannda, öyle giderler... 'Nereden geldiğini unutma!’ diyordu. Unutmadık. OsmanlI Boytünun her zerresine ecdadımızın hikâyelerini nakşettik bugün. Unutmadık. Bu ruh ile varlığımızdan yeniden doğduk bugün. Unutmadık. Osmanlı Boytu ile köklenmeden yeşerdik bugün. Dünya tarihinin bugününde bize ilham oldu bu hakikat Kara toprağın vatan oluşunun hikâyeleri daha beşikte iken fısıldanıyordu kulaklanmıza. Sanmayın ki uyuyalım diye... Kadrini bilip, kıymetini yücelttikçe devam edecek ilham olmaya ve nice yüzyıllara daha ışık tutmaya... Aksine uyanalım diye anlatılıyorlardı ! Şeyh Edebalfye atfedilen o hikâyede de şöyle sesleniliyordu Osman Beye: Nakkaş Boytu arz eder: Bugünümüz ödenen bedellerin unutulmadan vanldığı yerdir. “Ey oğul ! Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez Geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. İşlediğimiz her nakışın, Nereden geldiğini unutma ki ! koyduğumuz her taşın, nereye gideceğini şaşırmayasın " söylediğimiz her sözün derdi ta yürekten çekilmiştir. Bir çınar büyüdü Osman Beyin göğsünde. Büyüdükçe yükseldi, yükseldikçe yeşerdi. Ulu çınann gölgesinde dağlar... Ulu çınann gölgesinde nehirler vardı. Şehirlerde camiler, camilerde ezanlar yükseliyordu. Çınann yapraklan uzanıyordu, İstanbul'un üzerine. İstanbul zümrütten bir yüzük olmuş tam dolanacakken parmağına, uyandı Osman Bey. Mehruyan Osman Bey; Şeyh Edebali' nin hanesinde gördü bu rüyayı ve hane sahibi muştu ile tabir etti duyduklannı. Çınar; devlettir oğul !" dedi. Sana ve soyuna nasip olacak kutlu bir devlettir.' Öyle de oldu. O gün Söğütte yeşeren çınann boyu boylandı da gölgesi cihanın bir ucuna dayandı. Çınann yüklendiği mânâ kendi ile ötelerden mi gelir yoksa bu rüyadan sonra mıdır bilinmez lâkin çınar; ihtişamlı görünümü, asırlık ömrü ile kök salmıştır medeniyetimize. Fethedilen şehirlerin, temeli atılan camilerin, yeni doğan balalann hatırı çınarsız bırakılmamıştır. Doğumun temsilcisi, güç ve hakimiyetin sembolü olmuştur çınar. Uzun ömrü ile birden çok nesil gördüğünden 'köprü' olarak telakki edilmiştir. Cebren değil kalben fethetmiş Osmanlı da bir ulu çınardır. Kendisini 'Hâdimüfl İslâm' yani İslâm'ın hizmetçisi bilmiş, bu düstûr ile tebaasını "Emanetullah" olarak görüp gölgesinde yetmiş iki milleti gözetmiş ulu bir çınar. Gölgesi, sadece bulunduğu zamana değil gelecek zamanlara da yetişmiş; kurduğu medeniyeti, kültürü ve sanatı ile günümüzün tam ortasında yeşermiş ulu bir çınar. Nakkaş Boytu olarak; Gelenekten geleceğe köprü olma hedefimizi bir kez daha dile getirerek onurla.. Nakkaş Boytu olarak 'Her yeni tasanmımızda bir öncekinden daha iyisini ortaya koymak' şianmızı bir kez daha tekrar ederek sürûrla... ihdas ettik Osmanlı Boytuyu ve bir ulu çınan tahayyül ederek tasarladık Osmanlı Boytunun formunu. Kaidesini; çınarın kökleri, diğer tüm detaylan çınarın dallan, bu detayı taşıyan geceyi ise çınarın kendisi kabilinden yorumladık Osmanlılar öncesinde Selçuklular sürdürmüştü Türk İslâm varlığını Anadolu'da... Selçuklulardan temellenip büyümüş, kökleri Selçuklulardan zuhur etmiş bir çınardı Osmanlı... Bundan sebep; Osmanlı BoytuVa tasarladığımız kaideyi, şanlı mazimizden intikal eden şanlı köklerimize hürmeten; Selçuklu yıldızları ve rumi motifleri ile tezyin ettik Bu tezyinatı da atamız ötemiz Selçuklulara, minnetle atfettik Osmanlı Boytünun üzerindeki her bir unsuru Erken Dönem OsmanlI'yı da gözeterek ekledik Osmanlı sanatına son yüzyıllarda dahil olmuş barok rokoko ve benzeri yabancı detaylardan anndırarak özümüzden motiflerle bezedik Osmanlı Boytuyu "Suretimiz sîretimize şahit olsun; Suretimizde, sîretimizin temaşası mümkün" olsun diye... Örneğin; nişanları taşıyan alanın motiflerini özellikle Türk İslâm tezyinatı sinesinde değişen ve gelişen rumilere boyut eklemek suretiyle tasarladık Yine medeniyetimizin merkezinde bulunan ve en önemli değerlerden olan eğitimin sembolü olarak son yüzyıllarda kullanılmış olan meşale... Osmanlı Boytu 'da da merkezdedir lâkin alışılmışın dışında kültür motiflerimizden olan lale formu ile şekillendirdiğimiz görüntüsüyle. Osmanlı Boytünun merkezinde bir değerimiz daha var ki dönüştürerek üsluplaştırdığımız... Nice cenk meydanlannda baş üzere taşınmış; İslâm ve Türk İslâm medeniyetinde fetih ruhunun, yiğitliğin sembolü olmuş miğfer... Destânnı sardık miğferin aşk ile ve salıverdik taylasanını, kalkanın omzu üzerine... Harbiye Askeri Müzesinde bulunan Orhan Gazfnin miğferinden esinlenerek tasarladığımız destarlı miğferimiz, Osman Gaziye ithafımızdır. Zira bu güçlü medeniyetin kurulmasına o vesile kılınmıştır. Büyüklerimizin yazdığı tarih notlannda; Osman Gazi, evladı Orhan Gaziye diyor ki: 'Nöbet senin Orhan, biz göçer olduk Davamız cihana hükmetme davası değil, davamız çok daha mukaddes, ila-yı kelimetullah davasıdır. Bu davada, insanlar sadece vasıtadan ibaret kılınmıştır. Göreyim seni Orhan! ilminin de kılıcının da hakkını ver! Yolun açık olsun." Miğferin soluna aldık kılıcımızı... Kılıç ki tarihin akışını değiştirmiş, çağ açıp çağ kapatmış Osmanlı'nın düşmanına celali. Miğferin sağına aldık bir demet çiçeğimizi... Çiçek ki ecdadımızın hem merhameti hem ilmi. Maslahatındaki feraseti. Osman Gazi sadece Orhan Gaziye değil; nesline de bırakmıştı bu manevi mirası, ilâ-yi kelimetullahı ve adaleti terk etmemiş ecdadımız, bu nasihati ve evvelinde o mübarek Hadis-i Şerifi zinhar unutmamışlardı. ilim ehli tarafından: ‘Sultan; Allah'ın emirlerini tatbik etmek salahiyetine malik dünyadaki bütün mazlumlann koruyucusudur.’ mânâsı ile yorumlanan: "Sultan, yeryüzünde Allah'ın gölgesi, bütün mazlumlann sığınağıdır." Hadis-i Şerifi. Fatih Sultan Mehmet; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)1n müjdesine mazhar olup fethettiğinde İstanbul'u, bu Hadis-i Şerifi Topkapı Sarayı1 nın kapısına kazıtmıştı. Zira bu Hadis-i Şerifi, atası gibi kendisi de kalkan niyetine göğsünde taşımıştı. Kalkanı, ecdadımızın ağyara karşı tuttuğu iman dolu göğsü biliriz Bundan sebep Osmanlı Boytu'da kalkanın üstüne bu Hadis-i Şerifi nakşedişimiz Bu gaye ile ilerlerken de kendilerine izafe etmemişlerdir hiçbir zaferi. Bundan sebep İslâm'ın temsili 'hilâlin içinde yazar bu ibare: 'Allah'ın terfiklerine güvenen Osmanlı Devleti.’ Hülasa... Düşmanına celali, maslahatındaki feraseti, yiğitliği, gayreti ve iman dolu göğsü ile Allah (c.c.) 'ın emrini, Peygamberimiz (s.a.v)' in Hadis-i Şerifi’ni, Osman Gazinin vasiyetini yerine getirmiş; ilmin de kılıcın da nasihatin de hakkını vermiştir ecdadımız.
VIDEO
Ürün tanıtım videosunu izleyebilirsiniz.