Hz. Fatıma-1696 (001424)

İndirim Oranı : %30 İndirim
KDV Dahil : €53,27
İndirimli : €31,33  + KDV
KDV Dahil : €37,29
Test2
15
:

Hz. Fatima

  • Dil                           Türkçe
  • Kağıt Cinsi               2. Hamur
  • Cilt Tipi                    Ciltsiz
  • Basım Yeri              İstanbul
  • Yayın Tarihi             Kasım-2005
  • Baskı Sayısı            1. Baskı
  • Sayfa Sayısı           372
  • Ölçü                       13,5x21



İnsanlık hastadır..

Yeryüzü de pek küçüldüğü için, bu hastalık çok çabuk bu-laşıyor.
Gizlemeye sebep ne? Zaman zaman isyan etmeyen ruh, der-dini dökmeyen vicdan var mı? "Hastayım" feryatları kulakları tırmalıyor. İnsanın beden ve ruh sağlığının, şeref ve ilerleme-sinin tek kaynağı olan inanç yerini madde medeniyeti denilen karanlıklara, meçhul uçurumlara bırakıyor. Bu yüzden, dünya pek dertlidir...

Gören, düşünen bir akıl için her şey açıktır, meydandadır. İnsan, asla gittiği yolda ulaştığı mesafelerden dolayı övünemez. Çünkü geri adım atmaktadır. Eğer insanlığın ilerlediğinin be-lirtileri, kurduğu binalar, inşa ettiği köprüler, şehirler, icat etti-ği silahlar, keşfine muvaffak olduğu gökyüzü ve ay ise... Eğer değiştirdiği beden parçalarına tutunuyorsa, aldanıyor. Çünkü geleceğin insanı, madde medeniyetinde onu geçecek ve ken-disine zavallı gözüyle bakacaktır. Şimdi onun eskilere baktığı gibi...

"İlerledim, medeniyette devleştim" vehminde olan insan, gerçek hayatına eğilirse, aslında ne yaptığının derhal farkına varır. Sanki delirmiştir. Sapıklık zehrini içmiş, bir çılgınlık dev-resine girmiştir.

İcat ettiği silahlarla milyonları bir anda yok eden odur. Yer-yüzünün neresine bakılırsa bakılsın orada görülen tek şey kan-dır. Hep nefsin menfaati için, zulmün, işkencenin akla durgun-luk veren örnekleri sarmıştır her yanı...

Bu, nurdan kaçınan, aydınlık sabahlara göz kapayan insan-lığa nasıl bir tedavi tatbik edilmeli ki kurtulsun? Bundan da, önce kurtuluş mümkün müdür?

Elbette...

İşte, tarihler önümüzde. Çok gerilere gitmeye lüzum yok. Bin dört yüz sene önce Mekke’de yaşanan ‘Cahiliye devri’ en güzel örnektir bize. Aslına bakacak olursak, dünyanın şimdiki halinden daha sefil ve sefih bir hayat yaşanmıyordu. Ama biz, Allah’tan habersiz olduğu için o dönemi cahil olarak nitelemişiz ki, bizler en azından Allah’ın varlığından haberdar olmamız açı-sından o dönemden daha iyi durumda sayılırız. Böyle Allahsız bir toplum kurtulmuş da, bizler mi kurtulamayacağız?

Hem de onların ellerinde, ne Kuran-ı Kerim gibi ebedi bir ilahi anayasa, ne de Hz. Muhammed gibi bir elçileri vardı. Buna rağmen, inanmakta gecikmediler, koşup o aydınlığın çevresin-de toplanmasını bildiler. Tedavi olup şereflerine kavuştular. İnançsız ve medeniyetsiz geçirdikleri sefil hayat son buldu.

İşte bu örnek bize ümit veriyor.

Bu kitap, öyle bir kurtuluş için, o tarihlerden kahramanlar, örnekler almıştır; bugünün çırpınan ruhlarına nur, onur, deva olsun diye...

Allah, erkeğin kadından üstün yaratıldığını buyuruyor... Fa-kat bu üstünlük ancak bedencedir. Diğer hallerde kadın-erkek ayrımı yapılamaz. Hatta cennetlerin kadın ayağı altında olduğu buyurulduğuna göre, insana ihsan edilen şerefi korumada, ka-dına erkekten daha çok vazife düşer... Bakımsız bir toprağa en özlü tohumu ekmekle, arzulanan derecede berekete kavuşmak mümkün müdür? Düşünülemez bile... O halde üzerine daha dikkatle eğilmenin gerektiği varlık kadındır.

Elbette hiç bir kadın Hz. Amine, Hz. Hatice, Hz. Fatıma veya müminlerin diğer anneleri gibi olamaz... Lâkin onları ör-nek alabilir...

Hz. Fatıma da insandı, arzuları, emelleri vardı. Akranı olan kızların sefih hayatlarını izliyordu. Etrafı bir bataklıktı. Aslında her insan o bataklığa bir inci olarak düşmüştü. Fakat kurtul-maya çalışacağına batıp gitmişti. Sapıklık çamuru o inciye ka-buk olmuş, onun nurunu söndürmüştü... Fatıma, bunlardan korunmasını bildi...

Enginlerde devrilen bir gemiden selamete çıkmak mümkün müdür? O çıktı... Anne ve babasına mutlak itaati, sapıklardan yüz çevirip, bilhassa babasının açtığı ilahi kurtuluş savaşında ona yardımcı oluşu, bizler için ibret üstüne ibret, ders üstüne derstir... Fatıma, nefsinin sesine kulaklarını tıkamasını bilmiştir. Böylece hem kendisini, hem çevresindekileri kurtarmıştır.

O, en hayırlı evlattı...

En şerefli kızdı...

Hz. Muhammed’in buyurduğu gibi, Meryem’e eşitti. O de-rece iffet, ar, haya, namus sahibiydi... İlim ondaydı... İhlas on- daydı...

Allah (c.c), onu gelecek kuşakların kızları ve kadınlar için örnek yaratmış ve yeryüzüne göndermişti. O bilgiliydi... Ce-surdu... İslamiyet’in başarıya ulaşması için gücü yettiğince çalışmış, bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştı. Bütün gazalarda iştirak etmiş, bilfiil çalışmıştı.

İslamiyet muzaffer olunca, babası Hz. Muhammed, Kainatın Efendisi olmuştu... Fatıma dileseydi, yeryüzünün en ikbal sa-hibi kadını olarak, hayatını yaşardı... Fakat o, şımarmak şöyle dursun, tam aksine, üzerine çok büyük bir vazife yüklendiğini kavradı... Milyonlarca göz onun hayatına eğilmişti çünkü... Merakla bakıyorlardı, her hareketini izliyorlardı... Böyle yaşa-mak elbette ki kolay değildi. Ama Fatıma, saadetin, huzurun sırrına, Allah’ına sığınarak ermişti... Mütevazı bir hayat yaşadı ama, iç alemlerinin nuru, diğer cihanlara aksediyordu.

Böylece, babasının, annesinin şereflerini, kocasının açık al-nını gölgelemedi... Evlatlarına, namı ebediyete kadar söylene-cek nurdan hazineler bıraktı...

Günümüzün kızları, anneleri de bu maksada, hedefe ulaş-mak için, insanların hurisi, meleği olan, Meryem’e eşit meziyet-lerle donatılmış Hz. Fatıma’yı titizlikle tetkik etmelidirler...

Elbette, onu tam olarak anlamak hiçbir kulun ne ilhamının, ne aklının, ne kaleminin haddi değildir. Fakat tarihe sadık kalı-narak ve iyi niyetle bu işe başlanırsa, emel dalları çiçek açabilir ve günümüzün hastaları bunları koklayarak, seyrederek, şifala-rını elde ederler...

Ümit kılıçtır...

Ümitsizlik, bu kılıcın kınıdır...

O halde, kılıç kınından çekilmeli, paslanmasına zaman bı-rakılmadan, akıl, azim ve gayretin biley taşından keskinleşti-rilmeli, ışıl ışıl parlatılarak, arzu edilen sabahlara doğru yola çıkılmalıdır...

Hz. Fatıma eserim, bunalmış bir halde çırpınan kardeşleri-me hayırlı olsun...

giriş

HAZRETİ FATIMA (r.a) nın HAL TERCÜMESİ

Babası:

Hazret-i Muhammed

Annesi:

Hazret-i Hatice

Doğum tarihi:

Çoğunlukla kabul edildiğine göre, Hz. Fatıma Hicretten on üç yıl önce M.S. 609 da, Cemaziye’l-ahir ayının yirmisinde, cuma günü doğmuştur.

Doğumu, Hz. Muhammed’e nübüvvetin geldiği yıldan üç ay öncedir.

Hz. Fatıma, sevgili Peygamberimizin en küçük kızıdır.

Doğum tarihi üzerinde genellikle böyle ittifak edildiği halde, Hz. Fatıma’nın, Kabe’nin onarıldığı zamanda, yani nübüvvet-ten beş yıl önce (M.S. 604)’de doğduğunu söyleyenler .de var-dır.

Doğduğu yer:

Mekke

Doğduğu ev:

Mekke’de, Safa Tepesi tarafında, Alkame oğlu’nun evi ar-kasındaki Sükul Attar (Attar Çarşısı) içindeki yollardan Hacer sokağındadır.

Bu sokaktaki ev Hz. Hatice’nin konağıydı. Hz. Muhammed bu konağa güvey gelmiştir. Konak ayrıca ‘Fatıma’nın doğduğu ev’ diye anılır.

İsmi:

Hz. Muhammed, ismini FATIMA olarak koymuştur. Fatıma’nın lügat manası ‘sütten kesmek’tir.

İlham manasını ise bizzat Hz. Peygamber açıklamıştır. Buna göre, Hz. Fatıma ile soyunu sevenleri Allah (c.c.) ebedi azaptan uzaklaştıracaktır. Buna ait hadislerinden ikisi şöyledir:

"Kızımı, Allah (c.c.), gerek onu ve gerekse onunla beraber soyunu sevenleri cehennemden uzaklaştırsın diye Fatıma ola-rak adlandırdım."

"Allah (c.c.), kıyamet günü onu ve nesli ile dostlarını cehen-nemden uzaklaştıracaktır."

Hz. Muhammed’e yapılmış olan bu vahiy düşünenler için lügat manasıyla bağlantılıdır... Ve pek çok sırla, ibretle dolu-dur.

Hz. Muhammed, bu son kız evladına Fatıma ismini koymak-la, ayrıca pek yakınlarından iki kişiyi hoşnut etmiş, haklarını vermiş ve ancak kendisine has olan inceliğini göstermiştir.

Bunlardan birisi ailesi Hz. Hatice’nin annesi Fatıma’dır ki, Hz. Hatice gibi bir iffet ve fazilet timsalini, ilk imana geleni, Hz. Peygamberi daima destekleyeni, doğurmuştur.

İkincisi de Hz. Ali’nin annesi Esed kızı Fatıma’dır. Esed kızı Fatıma, Hz. Peygamberin yengesiydi ve Hz. Peygamberin an-nesi Amine (r.a.) vefat edince, Sevgili Peygamberimiz’e bir anne gibi bakmıştı. Nitekim Esed kızı Fatıma vefat edince Hz. Muhammed, şöyle buyurmuştu:

"Amcam Ebu Talib’den sonra bu kadın kadar bana iyilik eden kimse yoktur."

Lakapları:

Zehra:Lügat manası; ‘saf, berrak, çok parlak, ay gibi’dir. Bundan başka, saflığına, berraklığına, parlaklığına, hayz ve ni- fas kirlerinden hayatı boyunca uzak tutulmasına bakarak da ona Zehra denmiştir.

Hz. Fatıma o kadar ay yüzlü ve ışıklıydı ki, en karanlık gece-lerde önünde sanki gündüzmüş gibi iğneye iplik geçirilebilirdi... Bu gerçeği bizzat Hz. Aişe dile getirmiştir. "Ben geceleri Fatı- ma’nın yüz aydınlığında iğneye iplik geçirirdim" buyurmuştur.

Betül:Hz. Fatıma bu lakapla da çağrılırdı. Bu lakabın lü-gat manası ‘eşi bulunmaz, erkeğe ihtiyaç duymaz, uzak kalır’ demektir, Bu lakaba yalnız Hz. Fatıma ile Hz. Meryem layık görülmüştür.

Fatımatul-Kübra: ‘Büyük, ulu Fatıma’ demektir. Onu diğer Fatımalar’dan ayırmak maksadıyla verilmiş bir lakabtı.

Ümmü Hasarı, Ümmü Hüseyin, Ümmü Muhassin: Oğulları-nın her hangi birisiyle tanıtmak için böyle denirdi.

Bint-i Resul: Allah elçisinin kızı.

Bedir ve Huneyn Hurisi: Hz. Fatıma bir çok gazalara git-mişti. Bilhassa bu iki gazada çok çalışmış ve savaşanlara moral vermişti.

İnsanların Hurisi: Onu görenler, kendisine ancak böyle bir gözle bakarlardı... Yeryüzüne insan suretinde inmiş bir huri diye görürlerdi.

Kadınların Efendisi: (Seyyide-i nisa): Bu lakabında kadın-lığının her cihetten elmas misali oluşunun ve ağır başlılığının rolü vardı.

Babasının kızı (Binti ebiha): Hz. Fatıma, her bakımdan ba-basına benzerdi...

Babasının annesi: (Ümmü ebiha): Küçük yaşta annesinden yetim kalan Hz. Peygambere öylesine düşkündü ki bunu ancak bir anne yapabilirdi.

Zekiyye:Çabuk anlayışlı, zeki... Temiz, halis, hali saf olan.

Meymune:Bereketli, uğurlu, kuvvetli, kutlu.

Raziye:İtaatli, alçak gönüllü.

Merziyye: Herkes ondan hoşnuttu, sevilirdi...

Bütün bu lakablardan en çok kullanılanı ise ‘Zehra’ idi. Bun-da mecazi bir anlam da vardı.

Bilindiği gibi, ay kendi kendine ışık saçmaz, güneşten aldı-ğı ışığı yansıtır. Kur an-ı Kerim’de de bu şekilde bildirilmiştir. İşte mecazi olarak da Hz. Fatıma İslamiyet nurundan en çok ışıklanan ve parlayan kabul edildiğinden en çok ‘Zehra’ lakabı benimsenmişti.

Öz Erkek Kardeşleri:

Kasım:İki yaşında vefat etmişti.

Abdullah: Lakabı Tayyib, Tahir idi. Yürüyecek çağda iken vefat etmişti.

Hz. Fatıma’nın kendisinden küçük öz erkek kardeşi yoktur.

Öz Kız Kardeşleri:

Hz. Fatıma nın öz kız kardeşlerinin hepsi kendisinden bü-yüktür.

Zeyneb:Hicretten yirmi iki yıl önce (M.S. 600) doğmuş ve Hicretten sonra sekizinci yılda (M.S.630) vefat etmiştir. Hz. Ha-tice nin kız kardeşinin oğlu Ebu As ile evlenmişti... Kocasının imana gelmemesi yüzünden önce ayrılmışlar, sonra Medine’de tekrar birleşmişlerdi.

Rukiyye:Hicretten önce on dokuzuncu yılda (M.S.603) doğdu ve hicretten sonra ikinci yılda (M.S. 623) vefat etti. Hz. Peygamber in amcası Ebu Leheb’in oğlu Utbe ile evlenmiş, Utbe Müslüman olmayınca ondan boşanmış ve Hz. Osman’ın ailesi olmuştur.

Ümmü Gülsüm: Hicretten on yedi yıl önce (M.S.605) doğdu ve Hicretten dokuz yıl sonra (M.S. 631) vefat etti. O da Ebu Le- heb in diğer oğlu Uteybe ile evliyken, Uteybe’nin Müslümanlığı kabul etmemesinden dolayı kocasından ayrıldı.

Hz. Rukıyye’nin vefatından sonra Hz. Osman ile evlendi.

Üvey Kardeşleri:

Hz. Fatıma’nın Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’den olma er-kek ve kız öz kardeşlerinden başka üvey kardeşleri de vardı.

Hind:Hz. Hatice, Hz. Peygamber’den önce Aiz oğlu Atik ile evlenmişti... Oradan Hind adlı bir kızı olmuştu.

Zeyneb: Hz. Hatice, Atik’in ölümünden sonra Ebu Hale ile evlendi. Ebu Hale de Basra’da Taundan öldü. Hz. Hatice’nin bu kızı da, Ebu Hale’den doğdu.

Hind:Hz. Hatice’nin Ebu Hale’den olma erkek çocuğudur.

İbrahim:Baba bir üvey kardeşidir. Hz. Muhammed Medi-ne’de iken, İskenderiye kralı Mukavkıs, ona hediyelerle birlikte iki cariye yollamıştı. Hz. Peygamber bu cariyelerden Mariye (Marya) ile evlendi. Ondan İbrahim doğdu, lâkin küçük yaşta iken vefat etti.

Böylece, görüldüğü gibi, Hz. Fatıma’nın anne bir üç ve baba bir tek üvey kardeşi vardı.

Hz. Fatıma’nın bir de evlatlık ağabeyi vardı. Bu zat Haris oğlu Zeyd’di. Sekiz yaşındayken köle diye Hz. Hatice’ye hediye edilmiş, o da Hz. Muhammed ile evlenince, ona takdim etmişti. Hz. Muhammed de Zeyd’i azat etmiş ve evladı olduğunu ilan etmişti. Zeyd, Fatıma doğduğu zaman yirmi yaşını geçmişti.

Üvey Anneleri:

Hz. Fatıma’nın, Hz. Hatice’nin vefatından sonra üvey anne-leri de olmuştur.

Hz. Muhammed, Hz. Hatice vefat ettiği zaman elli yaşını aşmıştı. Mecbur kalıp sebepli bazı evlenmeler yapmıştı. Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de bu hanımlardan "Müminlerin annele-ri" yani annelerimiz diye bahseder.

Hz. Hatice’nin dışında Müminlerin annelerinin sayıları sekiz-dir. Fakat bazılarının isimlerinde ihtilaf vardır. Onlar da katılırsa sayıları ona yükselir. Doğrusunu ise Allah (c.c.) bilir.

Bu hanımlar şunlardır:

Aişe, Hafsa, Ümmü Habibe (ihtilaflıdır), Ümmü Meymune, Cüveyriye, Safiye, Hüzeyme kızı Zeyneb, Cahş kızı Zeyneb, Ümmü Seleme, Şevde. Ayrıca Hz. Peygamber’in Mariye ve Reyhane adlı iki cariyesi vardı ki, Mariye ile evlenmiştir.

Kocası:

Hz. Fatıma’nın kocası Hz. Ali’dir.

Hz. Ali, hicretten yirmi dört yıl önce (M.S.598) doğmuş ve Hicretten kırk sene sonra (M.S. 662), altmış dört yaşında şaha-det şerbetini içmiştir.

Hz. Fatıma’nın Hz. Ali ile evlenmesi Hicretten iki yıl sonra (M.S. 624), Sefer ayında, cuma günü vuku bulmuştur... Bu tarihte Hz. Fatıma on beş ve Hz. Ali yirmi beş yaşlarında kadar-dılar. Düğünleri Medine’de yapılmıştır.

Evlatları:

Hz. Fatıma, yalnız Hz. Ali ile evli kalmış olup ondan üç oğ-lan, üç kız evlada sahip olmuştur.

Bunlar sırasıyla şunlardır:

Hz. Haşan: Hicretten üç yıl sonra, Ramazan ortasında salı günü Medine’de doğdu. (M.S. 624/ 1 Mart)

Hz. Hüseyin: Hicretin dördüncü yılında, Şaban ayının dör-dünde, salı günü Medine’de doğdu. (M.S. 625/ 19 Ocak)

Hz. Muhassin: Hicretten beş yıl sonra (M.S. 626) Medine’de doğdu. Fakat henüz kucaktayken öldü.

Hz. Ümmü Gülsüm: Hicretten altı yıl sonra (M.S.627) Me-dine’de doğdu.

Hz. Zeyneb: Hicretten sekiz yıl sonra (M.S.629) Medine’de doğdu.

Hz. Rukıyye: Hicretten dokuz yıl sonra (M.S.630) Medi-ne’de doğdu.

Sevgili Peygamberimizin mübarek soyu by evlatlardan yal-nız Hz. Haşan ve Hüseyin aracılığıyla devam etti.

Hizmetçileri:

Hz. Fatıma’nın hizmetçileri şunlardır:

Cariye Fidda; Hz. Muhammed hediye etmiştir, Cariye Ru- kıyye, bir de ismi bilinmeyen bir köle ki bunu da Hz. Muham-med hediye etmiştir.

Vasıfları:

IBedence narin ve uzunca boyluydu.

IIMübarek teni beyazdı.

IIIGözleri parlak siyahtı.

IVSaçları gür ve yine siyahtı.

VDaima mahzun bir tebessüm taşırdı.

VIBakanda yeni açmış bir bahar dalı hissini uyandırırdı.

VIISesi dokunaklı ve tatlıydı.

VIIIHer bakımdan, bedence, ahlakça, ruhça pek üstün yara-tılmıştı. Hal ve tavrı daima babası Hz. Peygamberi hatırlatırdı.

IXİffet ve temizliğin timsaliydi.

XVefakar, cesur, kanaatkar, sadık ve merhametliydi.

XIBilgiliydi.

XIIOkur yazardı.

XIIIPek kuvvetli bir şair ve hatipti.

XIVSaygılı, yuvasına ve büyüklerine düşkündü.

Evi:

Hz. Fatıma’nın evlendikten sonra Medine’de yaşadığı ev, Hz. Muhammed’in evinin Şam cihetindeydi. Evin kapısı Hz. Peygamberin kabrine karşıydı.

Vefatı:

Hz. Fatıma, Hicretin on birinci yılında (M.S.633), Ramazan ayının üçüncü gününde, salı gecesi ruhunu teslim etmiştir. Bu tarihte yirmi dört yaşını henüz bitirmek üzereydi.

Hz. Ali ile on yıl kadar evli kalmıştır.

Vefatı, Hz. Peygamberin dünyadan ayrılışından altı ay kadar sonradır. Hz. Muhammed, kendisinin ölümünden sonra onun kendisine en çabuk kavuşacak kişi olduğunu buyurmuştu. Bu da gerçekleşmiş mucizelerindendi.

Kabri:

Kabrinin bulunduğu yer hakkında muhtelif rivayetler varsa da, en önemlileri şunlardır:

XVMedine’de Baki mezarlığında medfundur.

XVIMedine’de Akil’in evi avlusunda, köşede medfundur.

XVIIMedine’de, Hz. Muhammed’in amcası Hz. Abbas’m tür-besi içinde medfundur. Bu rivayete göre mezarı Hz. Muham-med’in odasının kuzey ucuna düşmüş oluyor ki bu rivayet en doğru olanı kabul edilir

İnsanlık için ideal kadın onun vücudunda hayat buldu. O en sevgili evlat, eş, enne ve kadındı. Cennetle müjdelenen dört kadından biriydi.

O, Hz. Muhammed'in en sevgili kızıydı. Babasından öyle büyük bir saygı ve sevgi gördü ki, bu adeta dünya yüzündeki bütün kadınların erkekler karşısında yüceltilmesinin ifadesiydi.
Onun hayatından esinlenerek ve tarihi kaynaklara dayanarak yazılmış bu kitap, sürükleyici kurgusu ve şiirsel anlatımıyla sizi ona bir adım daha yaklaştıracak.

'Yazar Ahmet Cemil Akıncı daha evvel yayınladığı kitaplarla ustalığını ortaya koymuştur. Böylesine ilmi bir konunun romanlaştırılması oldukça mesuliyetlidir. Bu konuda gereken hassasiyetin gösterildiğine inanıyorum.

cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı

Wir verwenden Cookies, um Inhalte und Anzeigen zu personalisieren, Funktionen für soziale Medien anbieten zu können und die Zugriffe auf unserer Website zu analysieren. Außerdem geben wir Informationen zu Ihrer Verwendung unserer Website an unsere Partner für soziale Medien, Werbung und Analysen weiter. Unsere Partner führen diese Informationen möglicherweise mit weiteren Daten zusammen, die Sie ihnen bereit gestellt haben oder die sie im Rahmen Ihrer Nutzung der Dienste gesammelt haben. Ihre Einwilligung zur Cookie-Nutzung können Sie jederzeit wieder in der Datenschutzerklärung widerrufen.